
Yapay zeka (“YZ“) teknolojileri, özellikle yaratıcı çıktılar üretenleri, fikri mülkiyet hukuku açısından bütün dünyada çeşitli soruları gündeme getirmektedir. Bu bağlamda, YZ tarafından üretilen eserlerin telif hakkı korumasına tabi olup olmadığı sorusunun cevabına ulaşabilmek için eser sahipliği, hususiyetlik ve hak sahipliği gibi kavramların yeniden değerlendirilmesi gerekliliği Türkiye için de geçerlidir.
Türkiye’de fikri mülkiyet haklarını düzenleyen 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (“FSEK”), eseri, “sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri” şeklinde tanımlamaktadır. Bu tanıma göre, bir çıktının eser olarak korunabilmesi için iki temel kriteri sağlaması gerekmektedir: (i) eser sahibinin hususiyetini taşıması ve (ii) kanunda belirtilen eser türlerinden birine (ilim ve edebiyat, müzik, güzel sanatlar, sinema) girmesi.
FSEK kapsamındaki hukuki korumadan yararlanabilmek için ise bir eserin fikri ve sanatsal bir çabanın sonucu olması ve gerçek bir kişi tarafından yaratılmış olması gerekmektedir. “Eser sahibi” (yani eseri yaratan kişi) tanımı, yaratıcı bir eylem gerçekleştiren bir insan unsuru kavramı üzerine inşa edilmişti ve kişinin varlığını zorunlu kılmaktadır.
Öğretideki hakim görüşe göre, fikri değeri olan bir eser yaratmak, yaratıcı bir çaba gerektirmektir ve esere entelektüel katkı, yaratıcılık ve üslup yansıtmak yalnızca gerçek kişilere mahsustur. Bu bakış açışı, öğretideki görüşe benzer bir analize yer veren Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 4 Şubat 2015 tarihli (E. 2014/16277, K. 2015/1285) kararıyla da desteklenmektedir. Söz konusu kararda “5846 sayılı FSEK 1. ve 2/3 maddesi uyarınca bir eserin sahibi onu meydana getiren kişidir. Davacı TSE 132 sayılı Kanun ile kurulmuş ve tüzel kişiliği haiz bir kurum olduğundan, esasen yaratıcı faaliyeti olmayan tüzel kişi davacının eser sahibi olduğundan da söz edilemez” ifadeleri yer almaktadır. Böylelikle mahkeme, bir eserin yaratıcısının, yaratıcı faaliyet gösterebilen gerçek bir kişi olması gerektiğini ifade etmiştir.
Bu durum, öncelikle YZ’nin hukuki kişiliği konusunu gündeme getirmektedir. Türk hukukunda iki tür kişi bulunmaktadır: gerçek kişiler ve tüzel kişiler. Gerçek kişiler, yaşayan kişileri ifade ederken, tüzel kişiler, hukuk düzeninde hak ve yükümlülüklere sahip olan ancak gerçek kişilere benzer bir fiziksel varlığı bulunmayan kuruluşlardır. FSEK uyarınca da tüzel kişiler fikri çaba sarf edememeleri sebebi ile eser sahibi olamamaktadırlar; ancak eser üzerindeki mali haklara sahip olabilmektedirler.
YZ’nin mevcut yasal çerçeveye nasıl uyum sağladığı hala tartışma konusudur. Öğretideki bazı yazarlar YZ’nin tüzel bir kişilik olarak kabul edilmesi gerektiğini savunurken, birtakım yazarlar ise YZ’ye sadece sınırlı bir hukuki statü verilmesi gerektiğini öne sürmektedir. “Sınırlı hukuki statü” görüşüne göre YZ, bir araç olarak değerlendirilerek belirli işlev ve sorumluluklarla sınırlandırılabilecektir. Örneğin, YZ tarafından üretilen eserler üzerindeki fikri mülkiyet hakları, YZ’nin sahibine veya geliştiricisine ait olabilecektir. Diğer yandan Türkiye’deki mevcut yasal düzenlemeler, YZ’yi herhangi türde bir kişi olarak tanımamaktadır.
Ek olarak, YZ tarafından üretilen çıktılar bağlamında yaratıcılık ve hususilik sorunları gündeme gelmektedir. Hususiyet kavramı, eser sahibinin kendine özgü yaratıcılığını ve imzasını taşımasını ifade etmektedir. Üretken YZ’nin mevcut algoritmaları ve verileri kullanarak çıktı oluşturması sebebiyle, insan yaratıcılığına mahsus özgünlüğü taşıyıp taşımadığı tartışmalıdır. Bununla birlikte ve bilindiği kadarıyla, belirli bir çıktı için bir insan tarafından verilen komutların (prompt’ların) hususilik ve yaratıcılık değerlendirmesini etkileyip etkilemediği henüz Türk mahkemeleri tarafından tartışılmamış ve değerlendirilmemiştir.
Son olarak, hak sahipliği açısından bakıldığında, YZ’nin bir “kişi” olarak tanınmaması, onun hukuki ehliyete sahip olmasını veya hak ve yükümlülük edinmesini engelleyecektir. Bu nedenle YZ, bağımsız bir şekilde hak veya yükümlülük sahibi olamamaktadır ve kendi fiilleriyle ortaya bir hak veya borç çıkaramamaktadır.
Türk hukukuna benzer şekilde birçok hukuk sistemi de YZ’nin eser sahibi sıfatını taşımasını kabul etmemekte ve yaratıcılık ve hususiyet hususları bakımından insan unsurunu vurgulamaktadır. Sonuç olarak hususiyet ve eser olma kriterleri açısından değerlendirildiğinde YZ tarafından üretilen çıktıların, insan yaratıcılığıyla özdeşleşen yaratıcı süreçten yoksun olmaları sebebiyle telif hakkı koruması altına alınmaları zorlaşmaktadır. Bununla birlikte, bu konunun teknoloji ve hukuk alanındaki gelişmelerle birlikte yeni bir bakış açısıyla ele alınabileceği göz ardı edilmemelidir.
Sonuç olarak, Türk hukuku ve FSEK çerçevesinde YZ’nin fikri mülkiyet haklarına sahip olması ve YZ’nin bağımsız bir eser sahibi olarak tanınması mevcut durumda mümkün değildir. Bununla birlikte, YZ’nin yarattığı ekonomik değer ve toplumsal fayda göz önüne alındığında, mevcut düzenlemelerde değişiklikler yapılması veya YZ çıktılarının hukuki statüsünü belirlemek maksadıyla yeni bir yasal çerçeve oluşturulması gerekliliği önem arz etmektedir.
Yazarlar: Hatice Ekici Tağa, Sümeyye Uçar, Hatice Sahranç
Comments